KÖK DEĞERLERİMİZ   ÖZDENETİM  DEĞERİMİZİN ''ATABET'ÜL HAKAYIKTA İNCELENMESİ

KÖK DEĞERLERİMİZ ÖZDENETİM DEĞERİMİZİN ''ATABET'ÜL HAKAYIKTA İNCELENMESİ

ÖZDENETİM DEĞERİMİZİN ATABETÜL HAKAYIKTAN İNCELENMESİ

01.02.2023 464

                                        ÖZ DENETİM

            DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN ATABETÜ'L HAKÂYIK TA   ÖZDENETİM İNCELEMESİ

                     Türkçe sözlükte Öz Denetim  (1998, s. 1744) "Daha önemli bir amaca ulaşabilmek için kişinin tepkilerini, davranışlarını veya başka amaca yönelme eğilimini denetleyip, kısıtlaması." şeklinde tanımlanan öz denetim 2018 Türk Dili ve Edebiyatı öğretim programında yer alan kök değerden birisidir. Öz denetim kök değeri altında öz denetimle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz: nefis, akıl, düşünmek, utanmak ve ayıp alt değer gruplarını oluşturduk.

               Kendine hâkim olmak bütün değerlerin temelinde yer alır. Bir insanın dizginlerini isteklerinin ve tutkularının eline bıraktığını düşünelim. Bu insan o andan itibaren manevi özgürlüğünü kaybetmiş demektir. Kendi isteklerinin bağımlısı olmuştur. Sonu nerede biteceği belli olmayan bir akıntının önüne kendisini atmış olur. Manevi bakımdan özgür yani hayvanlardan daha fazla bir şey olabilmek için içimizden gelen kötü isteklere karşı koyabilmeliyiz. Bu da ancak kendimize hakim olmakla mümkündür.

              Bireysel ve evrensel benliğimiz arasındaki gerçek fark ve karakterimizin temelini oluşturan güç, işte budur. Güçlü insan, kendini yönetebilen, nefsine hakim olabilendir. Güçlü insan düşüncelerini, sözlerini ve davranışlarını kontrol edebilen ve bir disiplin altında tutabilen kimsedir. Eğer her birimiz tek Mtek kendi yaşayışlarımızı disiplin altına alır, kendimize hakim olabilirsek toplumun huzurunu bozan, bütünlüğünü sarsan kötülüklerin büyük bir kısmı etkisini yitirmiş olur (Hökelekli, s. 37)

                                             Öz Denetim Değeri Frekans Dağılımı.______________________________

ÖZ DENETİM

___________________________________________________________________

Alt Değerler f

Utanmak

Ayıp 1

Nefis 1

Düşünmek 3

Cimrilik 4

Açgözlülük 7

Tokgözlülük 3

Dünya Hayatına Meyl

Etmemek

__________________________________________________________________

                                 1-  UTANMAK   Türkçe sözlükte "Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak" (TDK, 1998, s.2289) şeklinde tanımlanan utanmak kelimesi yaşamak istemediğimiz bir durumu anlatır. Anadolu‟da "hâyâ, ar" gibi kelimelerle de kullanılan utanmak, günümüzde de aranır bir duygu haline gelmiştir. Çünkü utanmak, utanabilmek bir insanda hala saf, temiz duyguların varlığına işaret eder. Yüknekî de aşağıdaki dörtlükte bu duruma dikkat çekmektedir. Yüknekî‟ye göre utanma kaybolmuş, insanlar çoğu değerlerini yitirmiş. Çoğu kimse yaptığı işlerin ya da davranışların helal mi haram mı olduğunu önemsememektedir ki utansın.

Utanma kayboldu; araştırmakla kokusu dahi bulunmaz;

Helal yiyen hani, vücudu (bile) görünmez;

Bugün helalin kendisi nerede, hani,

Kim haramı yerken, haram diye yiyor (s: 74; 417-420).

Yüknekî, bu dörtlükte aç gözlü insanlara seslenmektedir. Bu kadar aç gözlü

olmalarının sebebi nedir? Gönlünde üzüntün, dilinde sözün hep mal sevgindir. Oysaki bu ne

kadar boş bir şeydir. Birgün hepsini bırakır gidersin bütün ömrünü harcadığın malın başkalarına kalır. Hatta öyle bir durumda kalırsın ki vücuduna saracakları kefeni bile diğer insanlara karşı utandıkları için verirler. İnsanın bir kere yaşayabildiği şu kısacık hayatı aç gözlülük edip mal biriktirmeye çalışmakla geçirmektense hayatı daha anlamlı ve daha mutlu yaşamalarına vesile olacak uğraşlarla geçirmelerini öğütlemektedir.

         

            Nefsin mala karşı neden bu kadar haristir?

             Gönülde gamın ve dilinde sözün (hep) odur;

            (kendin) gidersin, bu malın düşmanına kalır;

            Sarınacak bezini de utandıkları için verirler (s. 72; 429-432).

Yüknekî, eserinde birbirinden kıymetli pek çok öğüt vermiştir. Öğütlerini dikkate alıp, faydasını görenlere ne mutlu. Fakat bazı kişiler var ki Onun öğütlerini anlayamaz bazıları da hemen yanlış anlayıp bunu yanlış bir şekilde ifade ettikleri için utanılacak duruma düşerler. Bunları yaşamamak için söylenen bir sözü anlamaya, doğru anlamaya çalışmamız      öğütlenmektedir.

Birçok kimseleri görüyoruz ki, edibin sözünü

Anlayamadıkları için, kendilerini üzerler.

(Birçokları da ), yanlış mana vermek suretiyle,

Halk arasında utanılacak vaziyete düşerler (s. 80; 505-508).

Hâl, hareket ve tavırlarımıza dikkat etmezsek utanılacak durumlara düşebiliriz. Özdenetimimizi ya da başka bir ifadeyle benlik kontrolümüzü güçlü tutarsak yüzümüzün kızaracağı yani utanacağımız durumlara düşmeyiz.Bütün ahlakî duyguların harekete geçmesi ve insanın "insan" olarak bir değer kazanması, kıymetlenmesi utanabilme (hâyâ) erdemini kazanması ile olur. Bu da insanın iyi ile kötüyü ayırt etme melekesine bağlıdır (Aksoy, s. 59).

İnsanların arzuları ve ihtiyaçları vardır. Arzularımızı ihtiyaç haline dönüştürürsek öz denetimimiz zayıflar, arzularımızın kölesi oluruz. Yüknekî‟nin de yukarıdaki dörtlüklerde      verdiği örnekler gibi (haram yemek, açgözlülük, kibir, vs.) arzularımızın peşinden gider ve gülünç hallere düşeriz.Utanabilme (hâyâ); ayıp ve kusur sayılan söz ve davranışlardan ötürü insanda oluşan utanma duygusudur. "Ar etmek" dir, "arsız" olmamaktır (Aksoy, s. 57).

                      Bazı hadis-i şeriflerde utanmanın önemi şöyle anlatılmaktadır:

"Hâyâ ve iman bir aradadır. İman cennettedir. Çirkin söz kabalıktır. Kabalık ateştedir."

                İlk peygamberlerden beri insanlara şöyle denmiştir:

  "Utanmadıktan sonra dilediğini yap."

"Her dinîn bir karakteri vardır. İslam‟ın karakteri de hayâ (utanabilme)dır."buyrulmuştur (Aksoy, s. 57).

                                      2. AYIP

              Toplumun ahlâk kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranışları ayıp diye tanımlıyoruz. Ahlâk kurallarına aykırı davrananları kınarız, bu da toplumların kendi içinde oluşturduğu bir cezalandırma sistemidir. Yüknekî, insanın bilmediği bir şeye biliyorum demesinin doğru bir davranış olmadığını belirtmektedir.

Kişi tilni bilse bilür ma‟nisin

Bilür men tise „ayb özi bilmesin

İnsan dili bilirse, manasını da bilir;

Kendi bilmediğine, bilirim, demesi ayıptır (s. 80; 503-504).

            Dilimize hâkim olmak; yerinde, yeterince konuşmak da benlik algımızla ilgilidir.Kendini bilen kişi doğruyu ve bildiğini konuşur. İnsanların ilgisini çekmek ya da başka amaçlar için bilmediğimiz konularda konuşmak bizi utanılacak duruma düşürmekten başka  bir işe yaramamaktadır.

                                           3. NEFİS

              Yüknekî‟ye göre insanoğlunun kendisiyle olan imtihanının adıdır nefis. Nefsimizi ne kadar kontrol edebiliyorsak o kadar güçlüyüzdür. Nefsimizi kontrol edemezsek zaaflarımız olur ve bu da bizim gözümüzü kör edebilir. Yüknekî, aşağıdaki dörtlükte açgözlülük zaafıyla  bu durumu örneklendirmektedir.

              Nefsin mala karşı neden bu kadar haristir?

             Gönülde gamın ve dilinde sözün (hep) odur;

              (kendin) gidersin, bu malın düşmanına kalır;

             Sarınacak bezini de utandıkları için verirler (s. 74; 429-432).

 

            Bazıları nefsinin isteklerinin peşinden koşarken bu dünyadan gelip geçmektedir. Geriye ise boşa geçirilmiş bir ömür kalır. Tüm hayatımızı feda ederek topladığımız malları geride bıraktığımız gibi bir kefene bile muhtaç olarak ölebiliriz. Hayatı kararında yaşamaya özen göstermeliyiz.

                                         4. DÜŞÜNMEK/ DÜŞÜNCE

              İnsanla ilgili yapılan tanımlardan birisi de "İnsan düşünen bir hayvandır." Buna göre bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özellik "düşünmek" tir. İnsan, düşünce gücü ile karşılaştığı tüm problemleri aşabilecek donanımdadır. Düşünce ile doğru yolu bulacaktır. Yüknekî de aşağıdaki dörtlüklerde düşünce gücüne değinmektedir. Düşünerek öz denetim sağlamamız gerektiğini öğütlemektedir.Yüknekî, çoğu şeyi olduğu gibi düşünceyi de uzun tutmanın iyi olmadığını öğütlemiştir. Gerçekleşmesi zamana bağlı istekler peşinde koşmaktansa güzel işler yapmalı,

salih ameller işlemeliyiz.

Gel, yine öğüdümü dinle, fazla emel besleme;

Emelin altında ecel saklıdır;

Ey dost, emel dediğim, uzun düşünmektir;

                                                Düşünceyi uzun etme, (daha) çok amel kıl (s. 64; 293-296).

              Bir işe başlamadan önce düşünmeliyiz. Olumlu ve olumsuz yönlerini belirleyip bizim için iyi sonuçlar verecekse o işe öyle başlamalıyız. Allah‟ın vermiş olduğu düşünme yetisini  kullanıp ona göre faydalı olacağına inandığımız işlere girmemizi öğütlüyor yazarımız  Yüknekî.

Hangi işle karşılaşırsan, onu iyice gözden geçir;

O işin başını ve sonunu düşün;

Sevinç çıkacaksa, öyle ona gönül bağla;

Pişmanlık olacaksa, daha önce sakın (s. 70; 369-372).

                                         Ey mala karşı haris adam, gerçek bil ki, bu mal

                                         Bugün kaygı ve düşünce; yarın ise, yük ve vebaldir;

                                        Malın haram ise, sonu azaptır;

                                         Eger malın halal ise, (onun da) hesabı sorulur (s. 74; 425-428).

Bize kaygı veren düşü ncelerden uzaklaşmak gerekmektedir. Sürekli mal ve para biriktirme derdi de bize kaygı veren bir düşüncedir. Hem bizi strese sokan hem de kazanma hırsı ile harama bulaşabileceğimiz bir durumdur. Hırsla, hayatın anlamını düşünmeden, sürekli biriktirdiğimiz paralar sağlığımızda "Acaba kaybeder miyim?" kaygısını, ölümümüzde ise "Nasıl kazandın?" hesabını taşıyacağı için iyi düşünmemiz gereken bir konudur.

                                            5.  CİMRİLİK (HASİSLİK)

Aşırı mal tutkusundan dolayı gerekli yerlerde harcama yapmayanlara cimri denmektedir. Cimrilik çoğu zaman kişinin  kazandığı malı kaybetme korkusundan ileri gelir. Cimrilik insanda bulunabilecek en kötü huylardan bir tanesidir. Cimri insanlar toplumda sevilmezler. Dinimizde de cimriliğin kötü bir huy olduğu vurgulanmaktadır. Yüknekî aşağıdaki dörtlükte cimri insanların hırsları yüzünden haram helal ayrımı gözetmeksizin mal topladıklarını, pek çok günaha girdiklerini ancak öldükleri zaman mallarının başkalarına kaldığını cimri insanların ise bol günahla öbür dünyaya gidip pişman olduklarını belirtiyor. Kısacası cimriliğin sonunun pişmanlık olduğunu belirtmektedir.

Hasis, haram ile çok altın ve gümüş topladı,

Vebal yüklenerek ve üstelik bir de söğüş alarak, gitti;

Malı başkaları arasında pay edildi;

Hasis bunda yalnız pişmanlıktan hisse aldı (s. 59; 241-244).

             Yüknekî‟ye göre cimrilik öyle kötü bir hastalıktır ki hiçbir ilaç ona fayda etmez. Cimri insan veremez ama almaya gelince toplamakla doymaz. Yaşamdaki asıl gayesini unutur ve sadece malını düşünür, malı onun her şeyidir.

Hasislik ilaç ile iyileşemez bir hastalıktır.

Hasisin eli vermekten yana çok sıkıdır.

Aç gözlü hasisin gönlü toplamakla doymaz,

O malın kuludur ve malı ona hâkimdir (s. 91; 253-256).

             Cimri insanlar sevilmezler çünkü cimrilik beraberinde diğer kötü huyları da getirmektedir. Mal hırsında olan kişi sadece kazanmak odaklı düşündüğü için bencilleşir, çıkarlarını gözetmek için her türlü yanlışı yapabilmektedirler ve insanlara güven vermezler. Diğer insanlara mallarından vermedikleri gibi kendileri de kıyıp yiyemezler, eşlerine dostlarına bir faydaları olmaz. Oysaki onlar ölünce tüm malları başkalarına kalır, hatta  düşmanlarına bile kalabilmektedir.

           Hasis alçak, hain ve malının bekçisidir;

            Toplar, (fakat) yemez, içmez ve onu sıkı tutar;

             Sağlığında dostuna tuz (bile) tattırmaz;

              Ölür, malı kalır ve sonunda düşmanı yer (s. 61; 261-264).

Yüknekî‟ye göre hüner sahibi iyi insanlar bu dünyada mutlu olamamaktadır. Çünkü insanlar cimrileri, kötü huylu insanları kıymetli bildikleri için onların kıymeti bilinmemektedir. Bu dünyada kötüler sefa sürerken iyiler cefa çekmektedir.

Hüner sahibi dünyaya karşı ne (gibi bir) kusur işlemiştir;

Niçin bu (dünya) ona durmadan eziyet çektirir:

Hasisleri yükseltmek, kıymetlileri yere vuruyor;

Yoksa bu kutsuz dünya ihtiyarlayıp bunadı mı? (s. 76; 445-448).

              Cimrilik tüm insanlığın yerdiği bir değerdir. Yüknekî, cimriliği bir hastalık olaraknitelendirmiştir. Cimri insanlar öldüklerinde mallarının düşmanlarına kalacağına da değinen Yüknekî, cimrilikten uzak durulması gerektiğini öğütlemektedir.

                                         6. AÇGÖZLÜLÜK (HARİSLİK)

            TÜRKÇE SÖZLÜKTE (1997, S. 257) "AÇGÖZLÜ OLMA DURUMU, DOYMAZLIK, TAMAHKÂRLIK."

       olarak tanımlanan açgözlülük, tıpkı cimrilik gibi yerilen bir değerdir. Yüknekî, açgözlülüğüayrı bir başlık altında ele almıştır. Hırs, insana her türlü kötülüğü yaptırabilmektedir.Hırslarımızı kontrol altında tutmamız öğütlenmektedir.

Yüknekî, mal mülk hırsının gönülden atılıp karın tokluğuyla yetinilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu fikirlerini kıssalarla somutlaştıran Yüknekî, geçmişteki büyük ülkelerin yıkıldığını, büyük kalabalıkların dağıldığını söyleyerek muhteris insanların sonunun pişmanlık ve özlem olduğunu söylemektedir. Tıpkı cimrilik gibi açgözlülüğünde tedavisinin olmadığını belirten yazar, kısmetin yalnızca Allah‟tan geleceğini ifade ederek dünya malını toplama çabasının boşa olduğunu ifade etmiştir (Üstün, 2019). Açgözlülük öyle bir hırstır ki insan yaşlansa bile bu duygu yaşlanmaz. Dünyaları  toplasa da yine de insanın gözü doymamaktadır.

Haris dünya malını toplamakla doymaz,

Sahibi ihtiyarladığı halde, harislik ihtiyarlamaz;

Haris adam harisliği ancak ölüp,

Toprak altına girdikten sonra bırakır (s. 65; 305-308).

Açgözlü insan için her şey ihtiyaçtır ve hiçbir zaman elindekini yeterli görmez. Bir

ömür yetecek kadar serveti olsa yine de yetmez. Açgözlülüğünden ölse bile bunun farkına

varmamaktadır.         Dersin ki, giyecek, yiyecek ve içecek lazımdır,

                          Çok mal, çok kul, çok cariye lazımdır;

                          Eger ömürlük mal yığdın ise,

                         (unutma ki) önce börkü giyecek baş lazımdır (s. 64; 297-300).

           Açgözlülüğün sonu pişmanlık ve üzüntüdür. Sürekli toplamak, biriktirmek yerine biraz haline şükredip yerinde duramaz. Oysaki zenginliği de fakirliği de veren Allah‟tır. Yüknekî, bu dörtlükte Peygamberimizin şu sözüne hatırlatma yapmaktadır: "Haris  mahrumdur."

Harislik de insan için kötü bir huydur,

Harisliğin sonu gam, pişmanlık ve hasrettir;

Zenginlik ve fakirlik Tanrının kısmetidir;

Harislik, insan için, sadece hoş bir zahmettir (s. 64; 301-304).

              Açgözlü insan toplamaktan yorulmaz. Bu hastalığın çaresi yoktur. Açgözlü insanlar hiçbir zaman doymaz ve mutlu olmazlar. Yüknekî, bu durumu anlatmak için hadise hatırlatma yapmıştır: "Adem oğlunun mal ile dolu iki vadisi olsaydı muhakkak üçüncüsünü de isterdi."

Haris mal toplamaktan yorulmak ve usanmak bilmez;

Harislik hastalığının ilacını bilen var mı?

Bir söz vardır: Eger bir kimseye iki vadi dolusu dinar verilse,

O (muhakkak)üç vadi ister (s. 93; 309-312).

Yüknekî, aşağıdaki dörtlükte hırs sahibi, açgözlü insanlara seslenmektedir. Allah herkesin az ya da çok rızkını vermiştir. Açgözlülük yapınca rızkın artıyor mu, diye sitem etmektedir.

Ey hırs sahibi, harisliğin ne lüzumu var,

Bana söyleyiver, bu neye yarar?

İster dar, ister geniş olsun, rızkın yazılmıştır;

Harislik bunu daha iyi yapar mı? (s. 93; 313-316).

Yüknekî aşağıdaki beyitte açgözlülüğün zararını anlatmak için yine hadislerden örnek vermiştir: "Helâlinin hesabı, haramının ise azabı vardır." (Çalka, 2019).

Ey mala karşı haris adam, gerçek bil ki, bu mal

Bugün kaygı ve düşünce; yarın ise, yük ve vebaldir;

Malın haram ise, sonu azaptır;

Eger malın halal ise, (onun da) hesabı sorulur (s. 74; 425-428).

                     "Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah‟ın katındakiler ise tükenmez." (Nahl

16/96) (Çalka, 2019). Yüknekî, aşağıdaki dörtlükte bu ayete hatırlatma yapmıştır. Haris insanın gönlünde de ağzında da sürekli mal sevgisi, mal hırsı vardır. Bir gün haris ölür ve bütün hayatını feda ettiği malları ise düşmanına kalır.

                                          Nefsin mala karşı neden bu kadar haristir?

                                              Gönülde gamın ve dilinde sözün (hep) odur;

                                              (kendin) gidersin, bu malın düşmanına kalır;

                                               Sarınacak bezini de utandıkları için verirler (s. 74; 429-432).

İnsanların hırslarının, açgözlülüklerinin zararı ile ilgili pek çok dörtlük yazan Yüknekî hepsinde bunun yanlış olduğunu, hastalık olduğunu anlatmaktadır. Zaaflarımıza yenik düşmemek için öz denetimimizi güçlendirmek zorundayız. Yoksa bize verilen bu ömrü boş işler peşinde koşarak kaybederiz. Yüknekî, açgözlülüğün zararını anlatamaya çalışırken bol bol ayet ve hadislerden faydalanmıştır. İslamiyet‟in tam anlamıyla benimsenmeye başladığı bu yıllarda ayet ve hadislere hatırlatmada bulunmak oldukça faydalı olmuştur.

                                               7. TOKGÖZLÜLÜK

                 Malda gözü olmayan insanlar için kullanılan bu tanım kişinin elindeki ile yetinmesi anlamına gelmektedir. Edip Ahmed Bin Mahmud Yüknekî, Atabetü‟l Hakâyık‟ta değerleri karşıt anlamlarını kullanarak vermeyi tercih etmiştir. Tokgözlülük değerini anlatmak için de daha çok açgözlülüğün zararlarını anlatmayı tercih etmiştir. Aşağıdaki dörtlükte de Yüknekî, dünya malından ihtiyacımız kadarını almamızı öğütlemektedir. Fazlası yorar, gözümüzü kör eder. Haddinden fazla mal vebaldir. Yüknekî‟ye göre zaten yeterince layıkıyla yaşayamadığımız bu dünyada bir de omuzlarımıza daha fazla

vebal almaya gerek yoktur. Yüknekî, düşüncelerini bir hadise atıfta bulunarak anlatmaya çalışmıştır. "Dünya ahretin tarlasıdır." Bu dünya bir tarladır. Sen bu tarlada çalış, çabala, ek, dik. Ama ektiklerin içinde en çok iyilik olsun.

                            Bu dünya malından yiyecek ve giyecek (kadarını) al;

                            Fazlasını isteme, (fazlası) yüklenecek vebaldir.

Resul, dünya için tarladır demiş;

Tarlada çalış-çabala ve iyilik ek (s. 55;189-192).

         Yüknekî, aşağıdaki dörtlükte fakirlik kavramının yanlış anlaşıldığına değinmektedir.

Fakirlik mal yokluğu değil asıl bizi kurtaracak olan ibadet ve iyilik yokluğudur. Üstünde  giysin var, karnın da tok ise buna fakirlik demememizi öğütlemektedir.

 

Mal hırsını gönülden çıkar

Giyim ve karın tokluğu ile iktifa et;

Fakirlik, yarının azığının yokluğudur,

Mal yokluğuna fakirlik deme (s. 55; 185-188).

          Yüknekî, tokgözlü olmanın önemini, açgözlülüğü örnek vererek anlatmaktadır. Değerlerin karşıtını kullanarak anlatımını daha etkili hale getirmek istemektedir. Dünya hayatının peşinden açgözlülerin koştuğunu söyler, dünya malının gelip geçici olduğunu   unutmamayı öğütler.

Bu dünya arkasından koşmak niçin;

Hasis maldan ötürü (koşar), sen kendini tut.

Mala bu kadar gönül bağlamak neden;

Bu mal sabah gelirse, akşam yine gider (s. 55; 181-184).

          Rızkımızı kazanmak için çalışmalıyız. Her şeyin fazlasının zarar olduğunu biliriz.Çalışmanın, para, mal mülk kazanmaya çalışmanın fazlası da zararlıdır. Bizi dünyaya geliş amacımızdan uzaklaştırır. Her zaman kontrollü olmalı ve her şeyin fazlasından kaçınmalıyız.

                                           

 8. DÜNYA HAYATINA MEYL ETMEMEK

             Atabetü‟l Hakâyık‟ta ayrıca başlık altında verilmiş değerlerden birisi de dünya  hayatının gelip geçiciliğidir. "Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise muhakkak Allah‟tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?" (Ankebut, 29/64) (Çalka, 2019). Bu dünya bir kervansaray konup göçmelik, insan gelip geçmek için  kervansaraya iner. Sanarlar ki bu kervansarayda sürekli konaklayacaklar, oysa kervanbaşı kalkmış gidiyordur, ne kadar kalabiliriz?

Bu dünya, konup-göçmek için, bir kervan- saraydır;

(insan) kervan-saraya geçmek için iner.

Kervan başı kalkmış ve yolu tutarak uzaklaşmıştır;

Başı kalkmış olan kervan (daha) ne kadar gecikebilir (s.54;177-180).

               "Biliniz ki: Dünya, hayat bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir tefahur ve mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir, bir yağmur temsili gibi ki otu rençberleri imrendirmiştir, sonra heycana gelir, bir de görürsün sararmıştır, sonra da olur bir çörçöp, ahirette ise şiddetli bir azâb bir de Allah‟tan bir mağfiret ve ve rıdvan vardır. Dünya hayatı bir aldanış metâından başka bir şey değildir. (Hadid, 52/20)" (Çalka, 2019). Yüknekî, bu hayatın gelip geçiciliğini ayetlerden yola çıkarak aşağıdaki dörtlükte anlatmaya çalışmıştır.

Dünya gülümser, fakat yine alın buruşturur ve kaş çatar;

Bir elinde bal tutup, birinde zehir saklar;

Önce baldan tattırarak, ağzı tatlılandırır;

Bir az sonra kadehe zehir katarak, sunar (s. 56; 205-208).

   Yüknekî‟ye göre eğer bu dünyanın ışığına aldandın, tatlısını tattın ise acıya hazır olmalısın. Çünkü emeksiz yemek olmaz. Sen emek harcamadan yedin ise bunun zorluğu mutlaka gelecektir. Yüknekî, burada atasözünden de faydalanmıştır.              Bu gün kaçan ol umınçka orun

Eğer tatlı tattın ise, acıya hazır ol;

Rahat birer-birer gelirse, zahmet onar-onar gelir.

Ey gam karışmamış sürür umman,

Bu dünya ne zaman ümit yeri olmuştur (s.57;209-212).

Yüknekî, Atabetü‟l Hakâyık‟ta "Dünyanın Dönekliği Hakkında" başlığı altında bu dünyanın boş olduğunu, sadece imtihan için burada olduğumuzu, dünyanın geçici güzelliklerine aldanmamamızı yoksa bunun bizim için çok büyük bir kayıp olduğunu öğütlemektedir.                 '' ALINTIDIR(''Atabetül Hakayık, XII. asırda Edip Ahmet Yükneki).

                                                                                             HAZIRLAYAN:         Mustafa BALCI